Bu sene biraz zor geçti. Belki de onunla ilgilidir bu evden
çıkmak istemeyişim ,benim için 50 yılda bir meydana gelen inanılmaz bir doğa olayı hâline gelmesi. Immm siz Türkler
nasıl diyor , match etmiş, taşlaşmış, 6000 yıl önce yazılmış çivi yazılı
tabletlere dönmüş ve hiçbir şekilde bazı şeyler değiştirilemiyor dediğim
noktalar ,virgüller ,,,
*Yılda bir kez iki damla suyla yaşayabilen, hattâ
toprağından söküp öylece bırakınca bile ölmez denilen kaktüslerim yaşamadı.
*Uzun uzun yazılan mesajlara çok fazla ":)" dan ibaret
geri dönüş yaptım belki , kelimesiz kaldım …
*Aldığım abur cuburlar bir kez olsun "buradan
açınız" yazan yerlerden açılmadı.
*Çok fazla "demiştim" dedim .
Peki tüm bunlar beni
dış dünyaya küstürüp evde kendi yarattığım dünyada yaşamaya itmiş olabilir mi?
Tabii ki hayır. Yeni imajım için kontrabas öğreniyorumdur belki , simbiyotik
yaşamaktan inzivaya çekilip şarkıcı Çelik’e dönüp çok anlam yüklüyorumdur ,
neden olmasın !
Ama mecbur çıkıyorsun dışarıya döngü şöyle işliyor , Varan 1 :ATM
, arabayla mı gitsem acaba diye düşünürken bir baktım Atm'ye gelmişim
zaten. Işığa alışmadan eve geri dönmek için hızlı da yürüyünce 10 saniye içinde
atm'nin önünde uzayıp giden kuyruğa eklendim.
ilk sırada bir elinde telefon bir elinde bankamatik kartıyla her hareketi
"yapamıyoruuuğğmm" diye bağıran, işini bankamatikle konuşarak çözmeye
çalışan yaşlıca bir amca vardı. Bizler için olmasa bile bu insanlar için
insanlarla iletişim kurabilen, duyguları olan robotlar yapsınlar istiyorum. Varsın
dünyayı ele geçiren süper akıllı robotlar olmasın, varsın sadece makinelerle
konuşup anlaşılmayı bekleyen yaşlı teyzelerin, amcaların işi görülsün. I have a
dream :)
Rahat bir yarım saat sonra sıra bana geldi. Bankamatik paralarımı aldı. Mutlu
mutlu mırıldandı, biraz titredi, işler iyice tuhaflaşmaya başlayınca bankamatikle bu mahrem anlarında göz temasını
kestim. Sonuç olarak paralar artık benim değildi. İşe gitmek için araba almak
için işe giden bir kapitalizm kölesiydim. Çarklar falan biliyorsunuz .Bu
yozlaşmış sisteme olan öfkem marketin kahvaltılık reyonuna kadar sürdü, kuzu
gibi yan yana yatan dil peynirlerini görünce tamamen kayboldu. Kahvaltılık
reyonunda öfkeye yer yok. Kahvaltılık reyonunda hepimiz kardeşiz.
Sonrasında dualar eşliğinde eve döndüm. Kime dua ettiğimi bilmesem de kabul
edilmiş olacaklar ki , “sağlık olsun” diyip döndüm ,bedenen kendimi dışarıya
çıkarsam da ruhen bir süreliğine ev inzivasına çekildim.
Sevgili Dostlar , fakültelerde birinci sınıftan itibaren egoya
giriş (ego101), insanları böcek gibi görmenin temelleri, küçümseme teknikleri
falan gibi dersler veriliyor sanırım. Var böyle bir müfredat bence yoksa bir
aydınlanmalıyım .Ego101’den muaf
herkesle yeni sayfalarda , üretilen her
noktada bir araya gelebiliyorken ,
Kendinize çok iyi bakın, sevgiler.