25 Şubat 2014 Salı

Yol Gözümü Dağlıyor



Salı günlerini oldum olası sevmiyorum.Hafta başı desen değil , bitimine daha çok yol var.Boğazım acıyor hastalık habercisi olduğu belli,söylene söylene gidiyorum her sabah işe. Sabahları kalkıp mutlu olan insanlarla bir arada kalarak biraz feyz almalıyım,eğer numara yapmıyorsanız tabi...Her sabah kronik olarak dünyam başıma yıkılmış modundayım,şimdi sevdiği işi yapanlar bu noktada atlayacaklar biliyorum “insan sevdiği işteyken her sabah koşarak gidiyor bla bla blaaa” benim olayım iş değil , uyumaya aşık bir insanım yaşamımı uykuma göre düzenlemek beni mutlu ediyor,napiyim.Ama Allah öyle bir Allah ki işte ,neyi seviyorsam acayip şeyini çıkarttığım için , sapıttığım noktada  benden biraz alıyor,uzaklaştırıyor onu . Uykum buna dahil,okul hayatımdan beri sabahları karga bokunu yemeden  beni sokaklara düşürecek bir neden illa ki var, bir dönem hiç unutmuyorum öğlenciydim , o zaman da sabahları “dünyayı kurtaran adam “olmak için  kursa gidiyordum . Şimdi de 07.30’da  başlayan bir işim var  ,ne mutlu bana. Saat 10’da, 11’de başlasam o işe gör bak bende ki performansı , projeye proje katarım ama sabahları yatağımdan kaldırtıp beş altı tane düdük makarnanın, klavyenin ne olduğunu anlamaya çalışmasıyla ilgili konuşmak enerjimi alıyor,Pharmoton bile kafi değil .

Bir de işe gidiyorum,her sabah acayip enerjik gelip bır bır susmadan konuşanları var. Kaç gün önceden hazırlandın bugüne uyanmak için ? Ne içtin ne yedin demiyorum bak, ben senden çok ya da senin kadar yiyorumdur ,tartıdan biliyorum . Ben daha uyanamamışım,üstümde montum geriniyorum,içime acaba sütyenimi giydim mi , deodorant sürdüm mü , ay şu çizmeme bak, ne kadar çamurlu kim silecek yhaaa” diyerek mır mırlanarak pcmi açıyorum . Biraz az ya da biraz fazla uyumaya tahammülsüz gözlerim yine şişmiş ,çantamda rimel filan var mı yok mu kurcalıyorum . Günün başladığına kendimi inandırmaya çalışıyorum .

“Bu iş çok acil  hemen yönlendirin,hemen geri dönün “ diyenlere paketleme cümlelerini hiç düşünmeden ağzım hazır şekilde geveliyorum ,”tabi tabi bildiriyorum anlıyorum tabi kii”,sesi beynimi deliyor Allahım nasıl bağırıyor bir de kocası boşamak isterse o ses kaydını veririm dinletsin mahkemeye ,adamı bir çırpıda kurtarıverirler bu cadıdan diye düşünüyorum . “Aradım geri dönüş yapmadın” diye trip atanları da var , alt tarafı internet uyumluluk moduna tıklayacağım belki ama yok adam tutunmuş illa konuşacak benimle,sonuçta beş dakikalık bir telefon geçmişimiz olmuş. Bu şekilde yarı yolda kalmış hissediyor kendini sanırım.Hizmet sektörü diyorlar ki ben onu gerçekten yapmasına iyi yaparım , dediğin hizmetse eve gelen misafiri kapının önünde patlayacak gibi kapının eşiğine kadar uğurluyorum,yemek yediğim yerde garson gelirken daha masayı toplarım,ruhumda hizmet(çilik)var.

Alıştırmak,alışmak çok kötü ,belki adam biraz kurcalasa yapabilir ,ama güvenmiyor kendine hep bir bozarım alt,üst ederim canım pcyi korkusu. Bizim de öyle zor alışkanlıklarımızdan vazgeçmemiz,hep bundan sonrası ne olur korkusu,hep yaparım ederim ama ya bozarsam ,altını üstüne getirirsem korkusu. Ama korumaya çalıştıkça bozuluyor zaten ambalajın ,bazen çok kolay bozuluyor çok kolay dağılıyor sonrası "ama ben şöyle de demiştim,şöyle de yapmıştım,şunu beklediğim için durmuştum "diye diye yiyorsun kendini . Bugüne kadar verdiğim hiç bir karardan gerçekten hiç pişmanlık duymadım,karnımı dizlerime çekip ağladığım zamanlarda bile  hiç pişmanlık duymadım,kendi canımı yaktığımın acısı hep ağır bastı,kamçıladı.  Biraz kendini sevmek gerekiyor,haticelere bakmayın neticeler çok daha önemli.Sizi siz yapan her şey ,herkes sizden biraz numunelik alıyor ,ama yani patolojiye sonuç verirken de kolunu bacağını bırakıp çıkmıyorsun ya ,kendini neden bırakasın?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Pages

Bumerang - Yazarkafe